Saturday, November 6, 2010

KRİSTAL ÇOCUKLAR KAMPANYAMIZIN İLK DURAĞI ARDAHAN


Meltem Lale Turgay ve Jale. Dört ahbap yola koyulduk, 22 Ekim Cuma günü. Uçağımıza bindik İstanbul’dan ve harika güneşli bir gün karşıladı bizi Ardahan’da. Nefis bir güneş ve mis gibi bir hava. Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna yolculuk etmiştik. Hem de iki saatte.

Bizi Turgay’ın Ardahan’daki akrabası ve de aynı zamanda uzun zamanlar Otbiçen köyü’nün muhtarlığını yapan bey karşıladı. Sağolsun arabasıyla bizi aldı ve tüm gezimiz boyunca arabasini bize tahsis etti.

Önce etrafı bir gezelim istedik. Neye benziyordu Ardahan’ın köyleri yaşam şekli nasıldı. Bu insanlar nasıl yaşıyorlardı, yılın sekiz ayı kar altında olan bu şehirde.

Yavaş yavaş merak ettiklerimizin cevabını almaya başladık, köy köy gezerken.

Otbiçen Köyü, Turgay’ın köyü olduğu için ilk oradan başladık gezmeye. Etrafta küçük küçük damları dümdüz taştan evler vardı. Çevresinde de tezekten ve saman yığınlarından oluşmuş minik tepeler. Bunların da üstü hayvanlar tarafından zarar görmemesi için mavi kalın naylonlarla kaplıydı.


Orada yaşayanlar, ineklerin sütünden ve etinden faydalanıyorlar. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, yaşayanları ayakta tutan tek dayanak. Biraz daha zengin olanlar yaklaşan Kurban Bayramı için hayvanlarını hazırlıyorlardı.

Köy halkının çalışıp para kazanacağı iş imkanı olmadığından aralarında takas usulu geçiniyorlar. Yani elindeki tahılını verip komşu köyden meyve ve sebze alabiliyorlar. Oralarda en çok patates yetişiyor. Yiyecekleri daha çok, süt ve süt ürünleri, tavuk, kaz ve koyun eti, bir de patates.



Kocaman kocaman besili kazlar ortalıkta özgürce dolaşıyordu. Yattığımız yer yatağı yünden, yastığımız da kaz tüyünden idi. Evlerdeki odalar iç içe ve sadece girişteki odada soba yanıyor. Genellikle de sobada tezek yakıyorlar. Devlet su, elektrik ve yol işlerini çok güzel halletmiş. Her evin önüne kadar su çekmiş. Ama ne yazık ki köy halkı bu suyu evlerinin içine almadıkları için, mutfak, banyo ve tuvalet gibi bizim için elzem olan ama onlar içinse lüks olan bu yerler yok. Bulaşıklarını leğenlerde dışarıdan doldurdukları su ile, yüzlerini ve ellerini de güğümdeki su ile yıkıyorlar. Tuvalet ise evin arkasına doğru 20 metre ileride bir baraka. Kabin gibi içeri giriyorsunuz, ortasında bir delik var. Yani direk toprağa karışıyor her yaptığınızJ Bu şartları daha öncesinde gezdiğimiz bir kaç yerde görmüştük. Ama orada uzun süre yaşamanın ne demek olduğunu bir kez idrak etmiş olduk...

Yukarı Kurtoğlu Köyünde direk olarak ilkokula gittik. Çünkü köy muhtarı Ankara’da idi. Bizi okul müdürü Ali Öğretmen karşıladı. Müdür 24-25 yaşlarında bir delikanlı.  Ali Müdür. Ama var gücü ile çocuklara birşeyler vermeye çalışıyor. Kendisi ile uzun uzun sohbet ettik ve isteklerini bize mail ile göndermesini rica ettik. Nitekim hemen ardından bize isteklerini listeledi. Önce bir utandı isterken. Biz de kendisine her hangi bir beklentiye girmemesini, isteklerinin ne kadarını karşılayabileceğimizi bilemediğimizi ama elimizde liste olursa daha faydalı olacağını ilettik kendisine.

Okulda her sınıf ayrı ve hatta bir ana sınıfı bile var. Okulda 7 adet bilgisayarları bulunan bir odaları da var ama ne yazık ki zaman içinde pek çoğu bozulmuş ve tamir edilmesi, yenilenmesi gerekiyor. Her sınıfa bir öğretmen var. Bu da bizim için güzel bir haberdi.

Kendisi ile sohbetimizi bitirdikten sonra Aşağı Kurtoğlu Köyüne doğru yol aldık.

Aşağı Kurtoğlu Köyü’de ilk Cevdet Muhtar’i ziyarete gittik. Zaten hava kararmaya başlıyordu. Oralarda hava 16:00 – 16:30 gibi kararıyordu. O yüzden de kimsecikler o saatten sonra dışarıda kalmayı pek tercih etmiyor, üstelik hava iyice de soğumaya başlıyor. Onunla bir güzel hasbıhal ettik. Köyün durumunu bize anlatmaya çalıştı. Bir kaç özürlü çocuğu olan aile varmış. Bir kaç ağaç dikmeye çalışmış ama pek de köylüden destek göremediğinden yakındı. Bizim de gözlemlediğimiz insanların sadece yiyecek, barınak odaklı oldukları idi. Kasım ayına doğru yağan karla birlikte oralarda hayat iyice durmaya başlıyor. Köylüler de pek bir şey yapmadan evlerinde oturuyorlarmış.

Daha sonra Lehimli Köyü Muhtarı Hetem Bey’i ve Panik Köyü Muhtarı Hikmet Bey’i ziyaret ettik. Onlari da dinledik. Bizim onlari ziyaret sebebimizi anlattik. Biraz sohbet ettik ve yanlarindan ayrildik.

Gezimiz sona erdikten bir kac gün sonra Ali Müdür’den gelen maili ilgili Dostlarımıza ilettik. Onlardan gönülden katkılarıyla listeyi neredeyse tamamladılar. Ve hatta oyun parkı yapımı için Meltem arkadaşımıza nakit bile gönderdiler.

Yani biz çoook mutluyuz. Bir okulun ihtiyaçlarını tamamladık, şimdi ikincisinde ve tabii ki oyun parklarında.

Kurban Bayramı yaklaşıyor. Gelin bu sene bir değişiklik yapın ve eğer gerçekten ruhunuza iyi geliyorsa bir kurban kesmek yerine onlarca, yüzlerce çocuğun oynayabileceği bir oyun parkı için bir katkıda bulunun.:)



Bize destek veren tüm Dostlara kelimelerle tarif edemeyeceğimiz kadar müteşekkiriz.
Mutluluktan zaman zaman gözlerimizin dolduğu anlar oluyor.

Allah hepinizden razı olsun.

Kocaman Sevgilerimizle.....

Not: Gelişmeleri yazmaya devam edeceğiz...


No comments:

Post a Comment